17 Eylül 2007 Pazartesi

nüvitismus hakkında 4: von Beangeul'e - Dr. Stanislav Innocento

Samanyolunda dünyamız ne kadar önemliyse, dünyada da o kadar önemli olan ülkemizin alçakgönüllü entelektüel atmosferinin aya parmak ısırtan kıpırtısızlığından ve entelektüel faunamızın zenginliğinin ancak bir çölle yarışabileceğinden sık sık bahsedilir. Ne var ki şu son bir kaç gündür bu ölü toprağı silkelenmiş, uyuşuk zihinlere giden damarlar, yaklaşan yazla birlikte açılmış görünüyor. Evet, sizlerin de tahmin ettiği gibi Nüvitizm akımı etrafında kopan tartışmalardan bahsediyorum. Her ne kadar bazı gazete köşesi sahipleri acil meseleler varken böyle incir çekirdeğini doldurmayacak sorunlarla ilgilenmenin yersiz olduğunu, suni gündem yaratılmaya çalışıldığını ileri sürseler de durum sanıldığı kadar basit değildir. Her şeyden önce bu satırların sahibinin son derece iyi niyetli yazısına, tamamen provokatif bir yanıt verilmiştir ki, bu da ister istemez bendenize bir cevap hakkı doğurmaktadır. O halde kolları sıvayalım.

Herşeyden önce başlıktan da anlaşılacağı gibi ben hala nüvütüzm (ya da nüvitizm) akımından bahsedilebileceğini düşünüyorum. Ama şimdi sırayla gidelim.

Evet nüvitizm meselesi başlıbaşına bir disiplindir ve ele alınması büyük güçlükler doğurmaktadır. Bir araştırmacının araştırma sahasının genişliğinden yakınmasında şaşılacak bir şey yoktur. Hatırlardadır ki, bırakalım Nüvütüzm gibi geniş bir konuyu, ömrünün 45 senesini uzak iklimlerdeki tembel hayvanlara ayıran ya da ömrünün tamamını Saussure incelemelerine vakfeden ya da keza değerli yıllarını Giresun Rum Evlerine ayıran bazı bilim insanları konularını tam anlamıyla kuşatamadıklarını itirafa mecbur kalmışlardır. O halde söz konusu makalenin sahibini yalnızca British Library'nin senelik bülteninde nüvütüzm hakkında çıkan yayınların sayısına bir göz atmaya davet ediyorum. Kendisini bu zahmetten kurtarmak için bu rakamın 5 haneli olduğunu ekleyeyim....

Bilindiği gibi nüvütüzm ve onun sözde kurucusu hakkındaki araştırmalar kollara ayrılmış bulunmaktadır. Önceleri akademik dergilerde yayınlanan tabir caizse "ortodoks nüvütük" bir takım makaleler daha sonra da yine zengin bibliyografyalı, birinci elden arşiv malzemelerine dayalı (ki bunlardan az sonra bahsedeceğiz) saygın çalışmalar. Esasen nüvütüzmün kendisi de böyleydi. Nüvüt ya da Nüvit'e son derece bağlı, ilkelerinden ödün vermeyen bir çekirdek kadro. Ama idrak ettiğimiz şu son on beş yılda kabaca "post-nüvitik" denebilecek yeni kollar türemiştir. Bunlar arasında hayli marjinal olan hatta ortodoks nüvitiklerce dışlanan gruplar olduğunu da biliyoruz. Zannımca Sayın (ya da Saymayın, siz okurların takdirine kalmış) von Beangeul de bu gruplardan birine ait. Belki de o bir sol-nüvitik. Her ne kadar kendisi provokatif bir biçimde nüvitizmden bahsedilemeyeceğini ileri sürse de...

Nüvitizm bir akım olabilir mi olamaz mı? Nüvitist nehrin debisi nedir? Tartışmanın derli toplu bir özeti için geçen sene "tuhaflıklar vakfı" tarafından yayınlanan "nüvitizm compendium"a ve Oxford'un -bibliyografyası eskimiş olmakla birlikte hala önemini koruyan- Nüvit Reader'ına başvurmak yeterli. Nüvit ister yaşamış olsun ister menkıbevi bir şahsiyet, sonuçta yıllardır ona atfedilen görüşler, eserler, söylenceler önümüzde durmaktadır. Bunların Hegel-vari bir sistem oluşturmadını da görüyoruz.(bu bağlamda sayın von Beangeul’ün, Nüvüt'in bir numen, bir kendinde şey olduğu yollu iddalarına şaşırdığımızı belirtmeden geçemeyeceğiz) Bu tip fenomenolojik yaklaşımlar yanılgıya sebep olabilir. İstenmeyen adam : nüvit isimli kitapta ayrıntılarıyla ortaya konulduğu gibi nüvit artık "şeyleşmiştir".

Bu eleştiri yazısının sahibiyle belki de tek anlaştığımız nokta Nüvit'in mitolojik şahsiyeti ve onun hakkında anlatılanların güvenilmezliğidir. Geçen yazıda yer darlığından ötürü fazla ayrıntıya giremediğimiz bu konuda okurlarımızı biraz daha aydınlatalım. Gerçekten de bir değil bir çok nüvitten bahsetmek mümkündür. Bir "legand" olarak nüviti ele aldığımızda söylencenin bir çok varyantları göze çarpmaktadır. Mesela bir takım apokrif metinler (ki bunları nüvitik kilise reddetti, öte yandan neo-nüvitik gruplar mal bulmuş mağribi gibi atıldılar bunların üzerine) bu şahsiyetin Çin'e gittiğinden, budist-taoist tapınaklarda hakikati araştırdığından bahsetmektedir. Hiç şüphe yok ki bu rivayetlere yol açan, onun haiku yazması olmuştur. Bu bağlamda yıllardır otantikliği tartışılan Bir kelebeğin kanadı bir concorde'un kanadından daha ihtişamlıdır başlıklı denemeler ve Gölgemi Çin'de bıraktım yine gelip beni buldu başlıklı anı kitabı zikredilmeden geçilmemelidir. Hatta bu sonuncusunda onun en popüler haikularından biri de bulunmaktaydı:


Havaya attım fişeği
Döndü dolaştı köşeyi
Yoldaşımı sorarsanız
Paçacının kör eşeği


Hafızası kuvvetli okurlar kitap yayınlandığında edebiyat çevrelerinde kopan fırtınayı hatırlayacaklardır. Nüvit'e atfedilen sahih haikular kitabının saygın editörü, yazdığı sert eleştiri yazısında her şeyden önce haikunun bilinen şekli ve yapısıyla eldeki bu dizeler arasındaki tutarsızlığa işaret etmişti. Buna mukabil "Nüvitçe" dergisinde çıkan bir yazıda gayet kuvvetli argumanlarla Nüvit'in bu haikusuyla haiku tarihinde bir çığır açtığı ve onu Anadolu motifleriyle süslediği ileri sürülmüştür. Hatta Japonya'da saygın bir gelenek olmasına rağmen haikunun ölmesine de bu haiku sebep gösterilmiştir. Bu tartışmaları hiç kuşkusuz linguistik araştırmalar aydınlatacaktır.

Yeri gelmişken onun mitolojik özdeyişlerinden biri olan "perspektifsiz bak dünyaya" sözü üzerinde de duralım. Bu özdeyişin c-image benzeri bir görsel projenin uzantısı olduğu da iddia edilmekteyse de şimdilik böyle bir esere rastlanılmamıştır. Spritüalist Nüvitiklere göre bu sözüyle o "dünyayı yönlerinden arındırarak olduğu haliyle görmeyi" hedeflemiştir. Bu da onu Swedenborg'dan sonraki en büyük mistik yapmaktadır(bk. Almanya da yayınlanan Meister Nüvit, vol.4) Nüvitin perspektifsiz bakarak ne gördüğü ise cümle alemin meçhulü olarak kalmıştır. Kimilerine göre gördüğü "gerçek" sebebiyle her türlü sanatsal faaliyete son vermiştir ama bu tartışmaya açık. Çünkü Nüvitizm ilk döneminde ne pahasına olursa olsun yeni bir şeye başlamak ve bitirmemektir; ikinci döneminde ise "başlama" buyruğu esastır. Ya da halk dilindeki gibi "sakın başlama" (bk. Eskişehir'de bulunan bir Nüvit özdeyişleri yazması")

Bize ayrılan yer yine bitti. Fırsat bulabilirsek bu mühim şahsiyet ve akım etrafındaki tartışmaları nakletmeye devam edeceğiz.


Dr. Stanislav Innocento

Hiç yorum yok: