Her şeyden önce bana böylesine nazik bir konuda açıklama yapma fırsatı verildiği için ne kadar minnettar olduğumu belirtmek istiyorum. Nazik; çünkü son 30 senede birçok kişinin bu konuya el atmaya çalıştığı ancak konuyla beraber konu nesnesini de sadece bulandırdığını gözlemliyorum. Minnettarım, konuya son noktayı koyacağım için değil ancak son nokta konulamayacağını anlatmama bir fırsat çıktığı için.
Disiplinlerin her biri ele aldıkları konuyu yüceltmekle işe başlarlar. İlk önce diğer disiplinlerin zengin araçlarından nasıl yoksun olduklarını anlatarak sızlanırlar sonra da karşısında durulanın ne kadar karmaşık ve geniş bir konu olduğunu söylerler. Böylelikle güçlüğün önemle eşitlendiği tuhaf bir doyum ortaya çıkar. Bunlardan mümkün olduğunca kaçmaya çalışacağım; yani konumu yüceltmekten
Öncelikle, çok büyük bir yanlış anlamayı çözmek lazım gelir. 'Nüvitismus' bir akım olamaz çünkü bir felsefe değil bir yöntemdir. Tıpkı yapısalcılıkta olduğu gibi bu konuyu karıştıran ve kendini 'nüvitist' gibi bazı gruplar arasında sayan birçok düşünür ortaya çıkmıştır (bkz. nüvitist düşünce vakfı [kuruluş 1970], Doğu Avrupa'da nüvit ve yankıları [AB komisyonu raporu, yayın tarihi 1968, tüm üye devletlerce imzalanmıştır], Matematikte yeni nüvitimler, bölüm 2 [yayına hazırlanmakta]).
Bir yöntemdir, dedim, çünkü, her şeyi kapsayıcı bir bütünlüğe sahip olmaktan ziyade bütünlüğünü veren (ki böyle bir bütünlük olduğu tartışmalıdır, bkz. aşağıda) bir süreçtir. Eyleme alanı dışında bir Nüvit’ten söz etmek olanaksızdır; bunun eylem adamı olmakla bir ilişkisi yoktur. Aradaki ince fark ileriki bölümlerde incelenecektir. Zaten kimilerinin Nüvit'in yaşadığına dair şüpheleri de bu farkın yarattığı boşluktan faydalanmaktan başka bir şey değildir. Ayrıca Nüvit’in gerçekten yaşamış olup olmadığının son kertede hiçbir anlamı yoktur; yani Nüvit, sadece kendinde değil, kendi için şeydir de.
Kendisinden günümüze ulaşan bilgiler, sahih, hasen ve zayıf olarak üçe ayrılmaktadır. Bu anlamda dikkatli bir inceleme ya aktarılanların çoğunun yanlış olduğunu ya da bir değil birçok Nüvit’ten bahsetmemiz gerektiğini gösterecektir. Ayrıca yapılan araştırmalar gençliğine doğru gittikçe bu bilgilerin yanlış olma oranlarının arttığını da göstermektedir.
Bunlara rağmen, evet doğru birçok alanda eyleyen bir adamla karşı karşıya olduğumuza dair bir şüphe yoktur (bkz. Fantastik dünya fiziğinin kanunları, Geometrisiz müzik/geometri siz müzik, Ötonazi yasasına bir eleştiri (latince orijinali için Criticus otonozazisuz kanunus, Topkapı müzesi), Çin seddine astım kendimi ibret olsun diye (gençlik şiirleri), Vahşi bir pencere ya da narcissusun dişleri (6 perdelik elektronik opera); eserlerin tam bir listesi icin bkz. Kaspar David’den sonra Nüvit’i yeniden düşünmek. Stanislav Innocento).
Büyük başarıları arasında sayılan Haiku’yu Anadolu’ya getirmiş olması da aslında bir yanlış anlamadır. Nüvit’in başarısı haiku’yu Anadoluya getirmiş olması değil zaten Anadolu’da ortaya çıkmış bir tür olduğunu ispatlamış olmasıdır. Ne yazık ki bu konuda yazdığı kitabı Asimaka isimli bir Japon araştırmacı tarafından Japonya’ya zarar vereceği gerekçesiyle imha edilmiştir. Nüvit’in Toplu Kavgalar adlı mimariye dair eseri ve İbn-i Kılıç’ın Teferruat-ul hülasa adlı dil çalışması bu eserden alıntılar yapmaktadır.
Kaltak adlı bestesi için zamanında engizisyon mahkemesi tarafından çıkarılan karara karşı savunması aslında bu eleştirilere en iyi yanıtı da oluşturur. Söz konusu isim ‘takalk’ın bir anagramıdır ve Doğu Azteklerde ‘felek’ anlamına gelmektedir. Eserin yapısı da bu anagrama çok paraleldir. Re diyez tonundaki eser daha sonradan mi majore geçer ancak aynı notalar üzerinde dolaşmaya devam eder. Bu da bir anlamda müziksel anagramdır ve felsefi açıdan oluş ve eylem arasındaki zemin farklılıklarını ve sonucun bunlardan bağımsız olarak (insanin ‘felek’ gibi diyesi geliyor) aynı kalmasına dairdir.
Aslında birçok disipline bulaşmış olmasını buradan okumak gerekiyor belki de. Aralarındaki farklılıklar Nüvit için hiçbir zaman sonuca yansımaz. Sınır yoktur. Oluş ile kaybedileni eylem kazandıracaktır ve eylem ile kaybedileni oluş.
C-image adlı eserini de bunları dikkate alarak düşünecek olursak film, film oluşuyla değil sonsuz oluşuyla değerlidir. C-image, baştaki c’nin sona yazılmasıyla adeta yarım kalan bir imago’yu oluşturmaya çalışır. Film karşısındaki kişiye bir ayna tutar. Sonra kişiyi aynalaştırır. Öyle ki perdede artık kişi kendisini değil sonsuzu görür. İmago’nun ve dolayısıyla benliğin bu kastrasyonu sonsuzun kazanılmasıyla ödüllendirilmiştir. Tıpkı eylem ve oluş ilişkisi gibi. Ama bu kez ne oluş vardır ne eylem. Sadece sonuç vardır yani sonsuz. Filmin bu kadar yerilmesinin ve 1,5 dakikalik filmin 2 saatlik olarak tasarlandığının düşünülmesinin tek nedeni de bu sonsuza açılan kapıdır.
Böylelikle ‘başla ama bitirme’ ve bunun son noktası olarak ‘başlama!’ bir gerileme olarak düşünülmemeli tam tersine olasılık evrenine açılan bir sonsuz, ilerlemenin en üst noktası olarak görülmelidir. Bu noktada Nüvit’in ne yapabileceği belirsizdir dolayısıyla her şey yapabilir. Her şey olmaya çalışırken hiçbir şey olamama da bu anlamda en büyük inkardır.
Nüvit isminin etimolojisine girerek son sözlerimi söylemek istiyorum.
Nüvit ismi sanılanın aksine nüvüt’ten gelmemektedir. Hatta bir yerden gelmektedir demek bile yanlıştır, eksiktir. Kelime için ileriye doğru bir etimoloji (tersten etimoloji) yapmak en doğru yöntemdir. Kelimenin farsçdaki hali, yani ‘newid’ ile yetinmek böylelikle çok yanıltıcı olacaktır. Bu haliyle ‘newid’ müjde, yeni haber anlamlarını taşımaktadır. Ancak ileriye dönük bir etimoloji, söz konusu şahıs hakkında çok doğru bilgiler verecektir. Newid, günümüzde bilindiği gibi New-ID yani yeni kimlik biçimini kazanmıştır. Bu açıdan yeni bir kimlik edinmenin nasıl müjdeli olduğunu sadece hayatı değil isminin kendisi de göstermektedir.
Dr. K. Von Beangeul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder